Küresel siyasi gerilimlerin tırmandığı, iklim krizinin etkilerini hissettirdiği ve uluslararası ilişkilerin gerginleştiği bir dönemde, 350’den fazla uzman bir araya gelerek alarm veriyor. Bu uzmanlar, dünya genelindeki mevcut koşulların 10 yıl içinde büyük bir çatışmaya dönüşebileceği konusunda görüş birliğine varmış durumda. Geçmişte birçok savaşın öncesinde benzer şekilde yapılan uyarılar, ne yazık ki gerçeğe dönüşmüşken, bu yeni öngörü de endişeleri artırıyor.
Bu uzmanlar, savaş olasılığının artmasının sebeplerini detaylı bir şekilde ele alıyor. İklim değişikliği, ekonomik çöküşler, enerji savaşları ve jeopolitik çıkar çatışmaları gibi unsurların birleşiminin, ülkeler arasında giderek daha da derinleşen bir düşmanlık yaratığını vurguluyorlar. Örneğin, artan doğal felaketler ve tarım alanlarındaki azalma gibi iklimle ilgili sorunlar, gıda güvenliğini tehdit etmekte, bu durum ise ülkeler arasında kıt kaynakların paylaşımını zorlaştırmaktadır.
Ayrıca, ekonomik dengesizlikler de göz ardı edilmemesi gereken bir diğer faktör. COVID-19 pandemisinin yarattığı ekonomik kriz, birçok ülkede istikrarsızlık ve huzursuzluk yaratmışken, bu durum sosyal hareketliliklerin ve protestoların artmasına sebep oldu. Uzmanlar, bu tür sosyal huzursuzlukların savaş sonucunu doğurabilecek yıkıcı olaylara zemin hazırladığını belirtiyor.
Son yıllarda Asya ve Avrupa'daki ülkeler arasında artan jeopolitik gerilimler de alarm zilleri çalmaktadır. Özellikle Doğu Asya'da Çin'in artan etkisi, Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri için bir tehdit oluşturmaktadır. Taiwan üzerindeki tartışmalar, Kıyasıya rekabetler ve silahlanma yarışı, bu gerilimlerin yalnızca birkaç örneğidir. Uzmanlar, bu tür gerilimlerin zamanla savaş çıkaracak koşulları oluşturabileceğini düşünüyor. Bunun yanında, Orta Doğu ve Afrika’daki iç savaşlar ve terörizmin yayılması da global çatışmaların tetikleyicileri arasında sayılmakta.
2. Dünya Savaşı'ndan bu yana, ülkeler arasında meydana gelen çatışmaların çoğu ekonomik çıkarlar, ideolojik farklılıklar veya doğal kaynaklar üzerindeki hakimiyet mücadeleleri etrafında dönerken, günümüzde bu dinamikler daha karmaşık ve belirsiz hale gelmektedir. Su kaynakları ve enerji büyümesi konularındaki farklılıklar, ülkeleri gerginliğe sürüklemeye devam ediyor. Uzmanlar, bu şartların altında, uluslararası ilişkilerin gidişatını değiştirmeyen bir dünya için tarihsel olarak önemli dönüm noktalarına tanıklık edilmesi gerektiğine inanıyorlar.
Söz konusu öngörüler yalnızca gelecekteki bir savaşı değil, aynı zamanda yanı başımızdaki savaş tehdidini de işaret ediyor. Yüzlerce uzmanın görüş birliği içinde olduğu bu durum karşısında, uluslararası toplumun bu uyarılara kulak vermesi kritik bir önem taşımaktadır. Diplomasinin, diyalogun ve anlaşmaların teşvik edilmesi gerektiği bu aşamada, aksi takdirde savaş kaçınılmaz hale gelebilir.
Toplumların ve devletlerin, kıt kaynakları paylaşmalarına ve uluslararası dayanışmanın artırılmasına yönelik adımlar atmaları gerekiyor. Uzmanların vurguladığı gibi, insanlık tarihindeki pek çok çatışma aslında insan doğasının bir yansımasıdır ve bu döngüyü kırmak bireyler olarak üzerimize düşen bir sorumluluktur. Barış için çalışmak, sadece bir ideal değil, ortak bir gereklilik olarak ön plana çıkmalıdır.
Sonuç olarak, 350'den fazla uzmandan gelen bu korkutucu öngörü, uluslararası ilişkilerin ve dünya barışının korunması adına yeniden düşünmemiz gerektiğini gösteriyor. Eğer dünya, geçmişten ders almazsa, gelecekte çok daha büyük bir yıkıma tanıklık edebiliriz. Bu nedenle, hızla değişen dünya siyasetinde stratejik adımlar atmak ve iş birliğine dayalı bir geleceği inşa etmek zorunludur.